21 Ekim 2009 Çarşamba

ABD- Bob Archibal(82) -Blue Moon Yelken No 23-1980

Muzipin biri bir mail göndermiş Amerika'da satılık yaşlı bir Blue Moon. 1980 yapımı Kabuk NO.23. Dıştan takma motorlu. 19.000$'dan 9.000'e düşürmüşler fiyatını. İlgimi çekti. Satıcıya bir mail gönderip varsa başka fotoğraflarını arşivime koymak için istedim.Gelen mail metni aşağıda:

"My pictures are not half as good as yours but I will send what I have. Your boats are beautiful my boat is work boat tough, it is amazing how the same boat can be intrerpeted in so many different ways.My boat is for sale at a bargain price primarily because of my age I'll be 82 in Jan and have suffered thru a hip replacement and need another so I don't skip around on decks as I did in my youth. I still sail but feel like I need an open boat where I can take care of things from the inside of the boat instead of going on deck, like a Drascombe Lugger or something similar. Iam open to trades if you or anyone you know has something along the lines I am suggesting....I also accept cash!Pictures will follow.Bob Archibald"


Gerçekten de aynı tasarım olsa bile yorumlar birbirinden çok farklı olabilir. İşte bana gelen en iyi resimler.Kamarada sadece bir yatak ve bir dolap var. WC ise baş altında bir Portapotti. Yatak üzerinde bir ahşap makara görünüyor. 82 yaşında olunca insan floku kullanamıyor demek ki. Resimlerde flok hiç açılmamış. Kabuk & güverte boyalı.İçerisi neredeyse ilk yapıldığı gün gibi ham.Belki polyester reçine sürülmüş.29 yaşında ve bakımsız olmasına rağmen hala taş gibi

5 Ekim 2009 Pazartesi

BOB daha ayrıntılı bilgi paylaşıyor




Dear M.Cem GÜR
Thank you again for your recent emails and photos of your lovely sailboat. Well, to answer your question ... as I’ve previously stated, I am not a professional builder and, to be very honest I did not build the GRP hull and deck assembly myself. This boat came about as a second modification of the deckhouse. The first change was made by the Ryder Corporation of Bristol RI USA. who I believe, was the first company to build the boat in GRP. They built it with a small coach house and called it “Blue Water”.
I purchased mine from a local company called Passage Boatbuilders Ltd. They built only five (5) of these boats ... all for owner completion. By now, it had undergone another modification to the coach house, making it considerably longer by a local Naval Architect, G. Shannon of Vancouver, BC. ... The result is an entirely different boat renamed as a “Passage 24” ... but you can still recognise the basic hull design.

Dimensions: LOA = 24.5 ft. (7,467m) ... LWL = 19.66 ft. (5,992m) ... Beam = 8.75 ft. (2,667m)
... Draft = 4.2 ft. (1,28m) ... Ballast (lead) = 3000 lbs. (1,360kg) ... Displacement = 7950 lbs. (3,606kg) ...
Power 12 hp. BMW diesel w/ 13 inch Prop. ... Sail Area 425 sq ft. (39.4825sq m) ... Fuel 125 ltrs. = Approx 60 hrs cruising time on engine.

My boat measures ... 24.5’ on deck because I believe Mr Shannon also raised the freeboard a few inches which would result in an increase in LOD. As well, Mr. Shannon also converted it to a marconi high aspect sloop rig which, in my opinion did not look right on such a vessel. After all, it’s not a race boat is it? My preference is to stay with modern aluminum spar and ss rigging, but I’m changing it to a double headsail cutter rig. I’ve added a stainless steel Bowsprit and Boomkin making it 30’ overall length.
I have almost finished the interior, using Teak and Yellow Cedar ... The latter being a wood grown here in BC. It’s an excellent wood for boat building because, like teak, it has its own natural oil and very resistant to rot. Also, it holds fasteners (wood screws) very well and is easy to work with ... The exterior is also very near completion. I am finishing this boat in my driveway in my spare time when I am not doing other work around the house. I did spend the summer months this year renovating the kitchen ... I simply must do things like this to keep my wife happy. ... Happy wife = Happy life.
Why did I choose the Blue Moon hull design? Basically because, being a senior citizen of 76 years of age, you will understand I would hold traditional values. As well, because I originate from the Isle of Wight, England, I admit a measure of prejudice toward an old English design whose origins were born in the shape of a “Falmouth Work Boat” from the southwest of England ... a place I departed from with my young wife so many, many years ago. So yes, nostalgia is also responsible for my choice.
Well, that sums up my comments on the boat itself. It has taken a very long time to reach the point I’m currently at. Basically because I had to ‘learn’ about boat interior construction, as well as how to lay out the deck plan. I failed to tell you, the boat builder went bankrupt shortly after I purchased the hull and deck assembly. There were no plans at all for the completion of the boat and so, I had to educate myself on many things, including drawing up interior plans. I also had to create a workshop and fill it with tools and equipment.
Why did I do all this? It just seemed to be a good idea at the time. Or, more correctly, a moment of sheer lunacy I’m thinking. I freely admit it was the worst decision I have ever made but, I intend to complete the boat. I’m hoping to get it to tide water next summer. We have some wonderful coastal cruising waters here on the west coast of Canada. My initial sailing plans would be to circumnavigate Vancouver Island, and maybe a cruise to Alaska. I have no great desire to cross an ocean at my advanced age but, one never knows what foolish things I might do.
I will take some photos later this week and send them for your perusal ... I think you will be surprised. Cheers for now, Bob Taylor

Kanada'dan mesajımız var

Hello;This message is coming to you from British Columbia, Canada.I have just come across the ad for your Blue Moon and wanted to compliment you on such a beautiful boat. So well built in traditional wood. It has great character. You are very obviously a master craftsman and I congratulate you on creating a thing of great beauty.Do you mind if I ask what type of wood you used, and what type of seal you used between the planking?You may be interested to hear I too have such a boat under construction. (Unlike you, I am only an amateur builder). My vessel is also based on the Blue Moon hull, but, the hull and deck are of GRP construction. Also, my vessel has an entirely different coach house and deck layout.I would love to see the interior of your boat. Would you consider sending me some pictures?I will send pictures of my vessel if you are interested.I wish you Fair winds ... Bob T.

3 Ekim 2009 Cumartesi

Ateş alırcasına yukarı çıkış

Programı neredeyse bir ay önce yapmıştık. En son seferinde Selimiye Belediye iskelesine bırakılan Levent Bartan’ın “Tea Boat”unu İstanbul’a birlikte getirecektir.
Levent & Can (Aksoy) 27 Pazar günü gece otobüsle Marmaris sonra Selimiye’ye ulaştılar. Aslında ben de onlarla birlikte aynı tarihte Selimiye'ye gidip Yunus'u görmek istiyordum. Ama Simba'nın salı günkü test sonuçlarını almadan yola çıkmak istemedim.

Teknenin ikmalini tamamlayıp yola revan oldular. İlk etapları sadece 3 saatliğine Bodrum / Yalıkavak olmuş. Sonra sabah 06.00da yeniden açık denize rota tutup akşam saat 21.45de hiç durmadan Çeşme Belediye Marinaya bağlandılar.
Ben de 29 Salı gecesi otobüse binip sabah 08.30 da Çeşme’de tekneye intikal ettim. Yakıt ve kumanyayı tamamlayıp hep birlikte yola çıktık.
Tea Boat bir Sun Oddysey 32İ. Kompakt rahat bir tekne. WC ve mutfak biraz sıkışık olsa da 2 kişilik hadi bilemedin 4 kişilik ekibi rahatça misafir edebilecek büyüklükte. Havuz geniş ve rahat. Ama bütün yeni versiyon tekneler gibi plastik olduğu her halinden her seyrinden belli oluyor. 28HP motoru ile 6,5-6,8 Knot yol yapabiliyor. Salınımları fazla seyir konforu düşük.
Çeşme limanından ayrılıp rotayı Chios doğu uzantısı Oinousses adasının güney doğu ucuna tutturduk. Sonra Karaburunu bordalayıp Midilli-Plomari’nin 10 mil doğusuna dümen tuttuk. Adaya vardığımızda saat öğleden sonra saat 16.00 cıvarıydı. Adanın ne kadar balıkçısı varsa denize dökülmüşlerdi. Midilli’nin doğu sahilleri boyunca öbek öbek siz deyin 100 biz diyelim 150 balıkçı sandalı gördük. Saat 19.00 sularında Midilli Tokmak Burnunu da ( Neredeyse adama kıt’a gibi geliyor, git git bitmiyor) bitirip Sivrice çakarını bir mil açıktan sancakta bırakıp Baba Kale’ye dümen kırdık. O ne?! Kocca Baba Kale çakarı çakmıyor. İçimizden dışımızdan okuyup üfleyip (!!) yola devamla Bozcaada üzerinden Çanakkale boğazına girdik. Sabah hava aydınlanmadan önce güvertedeydim ama bir ara yatıp uyudum. Uyandığımda saat 09.00 sıralarında Can ve Levent Çanakkale Marina’da yakıt ikmalini yapmış, ekmek ve poğaça da alıp palamarları çözüyorlardı. Hiç durmadan çarşaf gibi bir denizde yola devam edip Cuma sabahı saat 06.00 da Fenerbahçe Marina’da Tea Boat’u pontonuna bağladık.

Çoğunluğu motorla olmak üzere havanın müsaade ettiği zamanlarda genoa ve tekneye yeni yapılan jenerker ile yelken seyri yaptık.

Özetle 460 deniz mili yolu toplam 72 saatte gelerek neredeyse yeni bir rekor kırmış olduk. Ortalama seyir hızımız 6 Knot olarak hesaplanabilir.


Levent'e bu yolculuğa beni de davet ettiği, Can'a da yolda gelirken yaptığı espiriler, "sıcıklı yımırtalar" için teşekkür ediyorum.

11 Ağustos 2009 Salı

Kafamdan 2 konuyu sildim.

1 Ağustos'da Tayo-Mar ile Setur arasındaki yıllık kucaklaşma dönemi geldi. Tabii, tatlı sesli bir hanımkız sektirmeden 5 Ağusto'ta beni telefonla arayıp "küçük" hatırlatmasını yaptı. Dişimizden tırnağımızdan arttırdığımız, ama bir türlü tamamlayamadığımız " küçük meblağın" (!) bir bölümünü cebimin en ulaşılmaz köşesine zulalayıp, cuma günü Marina ofise gittim. Sağ olsunlar anlayışlı davranıp "küçük meblağın" bir bölümünü zulamdan koparıp aldılar. Bakiyesi için de "bir iki ay içinde takdim edersin artık" deyip, bir de çay ikram edip uğurladılar. 2010 Ağustos ayına kadar Tayo-Mar yerinde kalacak.

Bu arada bir yıldır baş istralyada kendi elceğizlerimle bağladığım radar reflektörü üst bağlantısı opsesif bir karga tarafından gagalanınca yerinden koptu. Alt bağlantı sağlamca direniyor. 10 gün boyunca istraya da gah rüzgarla gah salıntı ile orada öööölece durup bütün sinirlerimi alt üst etti.
Marmara Adası yolunda farkettik ki bu reflektör hemen arkasındaki VHF anteninde interferans da yapıyor.
Keza bir başka karga da( Belki de aynı karga. Hepsinin yüzü aynı tam ayırd edemiyorum kerataları Undecided ) sancak tarafında flamalarımı bastığım makaranın naylon ipine takmış, makara da bu kadar eziyete dayanamayıp taşıdığı flamalarla birlikte kendini güverteye atmıştı. Dert işte. Bam Güm

Nihayet mala cana kıyıp Cumartesi akşamı mesai sonrasında Bahadır Korsanla birlikte Tayo-Mar'a gittik. Sağolsun Bahadır maymun misali direğe tırmanıp önce radar reflektörünün son bağlantısını da bir "piçak" darbesi ile kesip denize yolladı.

Sonra da 2 ayrı mesai ile yeni aldığım ve tek amacım opsesif kargalara gıcıklık yapmak olan paslanmaz klemensler ile flama makaralarını çarmıhlara bağladı. ( Ülen kargalar! Şimdi gelin de gagalamaya çalışın makalım o maden klemensleri.! Korsan . Gagasını seven uzak dursun)

İşimizin arasında sonra da görevini tamamlamanın gururu ile bir şişe kırmızı hayat suyunu Dallaras ve Alexiou'nun huzur veren nameleri ile güneşi batırıp evkerimize dağıldık.

Kafamın içinde dolaşan iki kımıl zararlasından böylece kurtuldum.

Tek Başına Dünya Turu

Her denizcinin içinde bir "Dünya Turu" filizi zaman zaman boy gösterir. Bazılarında hayat gailesi, kolaycılık, sosyal şartlar vs ile bu filiz ölür gider.
Bazıları da gönül ve bayinlerinin en ücra köşelerinde bu fikir filizini tüm kem gözlerden sakınarak büyütür.

Maddi olanağı ve zaman problemi olmayanlar çiftler halinde, kısa etaplarla Dünya turuna çıkıyorlar. Dergilerde forumlarda yayımladıkları kitaplarda okuyoruz. Her biri ile de ayrı ayrı gurur duyuyoruz.

Amaaaa. Tek başına bir Dünya turu her baba yiğidin harcı değil. İçimizden bazılarının yukarıdaki fikir filizini kalbinde ve beyninde büyüttüğünü biliyorum. Onlardan birinin hediye ettiği, ilk baskısı 1976 da yapılan "Great voyages ın small boats"-Solo circumnavigations- John Guzzwell/Vito Dumas/Joshua Slocum kitabının tanıtımını sizlerle de paylaşmak istedim:
"Birkaç ahşap parçasının işlenmesi ile vucuda getirilen tekneyle yalnız çıkılan her seyyahat "Büyük Yolculuk" diye anılmalıdır.
Otuz, altmış gün hatta daha uzun süren, hiçbir insanla konuşulmayan, tahammül sınırlarını zorlayan bir deneyimdir. Bunlara bir de aylarca süren havanın belirsizliğini,malzeme yorgunluğunu veya ıskartaya çıkmasını, hastalık ve yaralanma riklerini eklediğinizde yolcunun nasıl ruhsal ve fiziksel testten geçtiğini anlayabilirsiniz.
Yüksek dalgalı denizlerde yemek pişirmek, hatta yiyebilmek bile olanaksız hale gelir.
Güvertesinde kimsenin etrafı gözlemediği bir teknede yukarıda her an ne olabileceği endişesi ile dinlenmeden uyumak vardır.
Bütün bu katlanılması zor şartlara rağmen pek çok kişi yalnız başına Dünyayı dolaştı"

8 Haziran 2009 Pazartesi

Elveda demiyorum

İlk tanıştığımızda on beş bilemedin on altı yaşındaydık. Ortaokulu St.Michel’de bitirip lise için St.Josephe’e gitmişler, bizim okulun lisesi açılınca yuvaya geri dönmüşlerdi.Okul yılları ve sonrasında 40 yıldır atom protonları gibiydik.Yalnız çocukluğumun kasvetli günlerinde, yapacak hiç bir şey bulamadığımda, ön avlusunda şehrin gürültüsünden kaçabildiğim, arka bahçesindeki ince uzun dar havuzunda maket yelkenlilerimi yüzdürdüğüm, ilk ve son kez annemin elimden tutup götürdüğü, saatlerce oturmaktan bacaklarımın tutulduğu, ikinci katında mevlit dinlettirdiği, yıllarca önünden geçen kaldırımları aşındırdığımız, avlusunu kestirme yol olarak kullandığımız, köşesinde bir zamanlar hizmet veren “Ahmet Rasim” işkembecisinde sabahın ilk saatlerinde ayılmaya çalıştığımız Teşvikiye Camiinde bu kere Onu uğurlamak için buluşmak kaderimizmiş. Birbirine görünmez ipek iplikler ile bağlı beş proton altıncıya veda etmek için.Eşler, boylarımızdan büyük oğullar, kızlar hatta bu kaybımızı en az bizim kadar acıyla ama metanetle karşılayan iki koca çınar, iki öğretmenimiz, acı haberi duyan bütün sınıf arkadaşlarımız, okul arkadaşlarımız da camiinin bu sıcak Haziran güneşi altında son görevini yapmak, veda etmek için bir araya geldiler.Karabatak gibi bir görünüp bir kaybolduğumdan sevinçli günlerden ziyade acılı günlerde kiliselerde, sinagoglarda, camilerde, hastanelerde görüyorum onları. Evlenip çoluk çocuğa karıştıktan, hayat gailesi peşinde koştururken önceliklerimiz, hedeflerimiz, çevremiz değişti. Çoğu birlikteliklerini sürdürürken ben biraz isteyerek, biraz zorlayarak ayrı düştüm.Bembeyaz çiçeklerle bezeli cenaze arabası yıllar boyu aşındırdığımız, ilk aşklarımıza elimizde çiçeklerle uçarcasına gittiğimiz, sıcak yaz akşamlarında yürüyüşe çıktığımız, okula gittiğimiz, Teşvikiye-Nişantaşı- Rumeli Caddesi boyunca yavaş yavaş ilerledi. Arkasındaki kortejde de arkadaşlar, dostlar arabaları içinde kim bilir hangi anıları yâd ettiler. Ne çok şey yaşamış, ne çok şey paylaşmışız. Kanımızın deli deli aktığı çağlarımızda gamsız okul yıllarında, işkembe çorbasına king partilerimizde, aşklarımızda, kırılan kalplerimizi onarmada, Fethiye’de mis gibi yasemin kokularıyla uyandığımız pansiyonda, Günlükbaşı’nda, kiralık motosiklet sepetinde gittiğimiz Küçük Kargı’da, Güzelce’de, tek katlı cümbür cemaat göç ettiğimiz yazlıkta, semt sinemalarında, konserlerde, mitinglerde, Paris’te…Üniversiteye girdiği yıl aldığı ilk makaralı teypte dinlediğimiz Becaud’lar, Mousstaki’ler, Brel’ler, Barbara’lar, Zeki Müren, Livaneli ve Timur Selçuklar, İspanya seyahati dönüşü getirdiği portakal şarabı, emekli Vosvos’u satıp yeni aldıkları yeşil Murat 131 ile okulun kapısında çekilen fotoğraflar, şiir gecelerimiz, Sait Faik, Baudelaire, François Villon okumalarımız ve sürekli içilen ve yeniden içilen içkiler, yılbaşı baloları, Boğaz yemekleri, uzun yürüyüşler....
İlk evlenen ben oldum. Oğullarım onların elinde büyüdü. Babası, bir başka can dostumuza çöpçatanlık yaptı. Ondan dolayı O, bizim hep “bacanağımız” kaldı.. Aramızdan ilk giden O oldu.Sevgili kardeşim, can dostum Haluk Osman Barda. Yolun ışık içinde olsun.

Sana elveda demiyorum. Nasılsa bir gün, hangi sırayla bilinmez, yeniden bira araya geleceğiz. Aramızdaki o ipek ibrişim hiç kopmayacak.Şimdilik….. Biz burada sen oradasın.