31 Mayıs 2009 Pazar

Uzun zamandır meyhaneye gitmemişim

Malum hafta sonları da çalışıyorum.Dün(C.tesi) Cenk telefon etti. Akşam Bostancı'da "Hatay" meyhanesine gidiyoruz.Sen de gelsene diyerek davet etti. Açıkcası sabah dokuz akşam yedi mesaisinde 800 metre kare 8 koridorlu mağazada dolaşmaktan iflahım kesiliyor. Kendimi eve zor atıyorum. Ama hem yolumun üzerinde hem de içmeye ihtiyacım var. Velhasıl-ı kelam "Hatay" da buluştuk.
Cenk & Nuray - Doruk&Sevil bir de ben. Tahmin edeceğiniz gibi önce meze muhabbeti, Masaya gelenler üzerine yorumlar... Peş peşe dibini gördüğümüz kadehler....İçli, neşeli, kederli şarkılar, meyhane garsonu ile klasik muhabbetler...

Sonra tekneler, BCC üzerine yorumlar, değişik havalarda değişik yelken trimleri, Cenk'in ve Doruk'un hayallerini süsleyen teknelerin olmazsa olmazları, 16-17-19 yaşında tek başlarına circumferans yapan gencecik serüvenciler, Tristan Jones ile diğer Dünya seyyahları kitapları üzerine aslında sabaha kadar konuşacağımız konular.

Bu genç insanları, hayallerini, öğrenme arzularını, önlerine koydukları hedefleri seviyorum. Onlarla birlikte olduğumda pırıl pırıl dimağların ileriki yıllarda ülkeme neler kazandırabileceğini görüp umutlanıyorum.

19 Mayıs 2009 Salı

15-18 Mayıs Marmara seferi

Gezgin Korsan 15-19 Mayıs arası için Marmara Adası seferi düzenledi.
İşten izin de aldım.
Teknenin altı neredeyse ak şakalı dedeler gibi yeşil uzun uzantıları var. Mala cana kıyıp Sali günü iznim sırasında da yakıt su ikmali yaptım Perşembe günü dalgıça temizlettim..Cuma günü mesai çıkışında kumanya tedarik ettim.
Kararlaştırdığımız gibi 15 Mayıs Cuma gecesi teknelerde buluştuk ve saat 24.00’de Kalamış Marinadan 3 tekne Uçarı-İpek ve Tayo-Mar avara olduk.
Gecenin karanlığı önümüzde ardımızda koca İstanbul memleketi, hafif dalgalı hemen hemen rüzgârsız, gece serinliği yanaklarımızda Sivri Ada’yı sancağımızda bırakacak şekilde dümeni “Aliksan”a bırakıp Cenk Kardeşimle yola revan olduk.
Sivri Adayı bordalayıp rotayı 265’e drise edip Marmara Adası Asmalı limanına yola düzüldük.
Sabahın üçünde gökyüzünde bulutların ardından ay doğdu. Sarı bir alev topu. Yarım ay olduğunu ancak iyice yükselince anladık.
Sabaha karşı önce yalancı şafak attı. Sonra tan ağardı. Önce Tayo-Mar arkada İpek ve Uçarı teknelerinin seyir fenerleri yeni günü karşıladık.
Kamaraya girip peynirli bol baharatlı bir omlet yaptım. Kahve taze ekmek omlet bizi kendimize getirdi.
Gün ilerleyip güneş yükselip hava ısınmaya başladı. Yunuslar etrafımızı sardı. Tekneler arasında hiç kimseyi üzmeden her birimizi ayrı ayrı ziyaret ettiler. Bodoslamamız önünden geçerken yan dönüp bizlere baktılar. Yeni güne neş’e kattılar. http://www.vimeo.com/4743081
Bir ara hafif bir meltem çıkınca Flok trenket ve bocurumu açtık. Bir saat kadar tatlı tatlı yelken motor seyri yaptık. http://www.vimeo.com/4761302 Sonra öğlen sıcağında deniz yine karıncalara su içmeleri için izin verince yelkenleri mayna ettik. (Fotoğraf ve film içinMustafa Berk Korsan'a teşekkürler.)
Asmalı limanı minnacık. Uzaktan bakıldığında ne yazık ki çağımızın beton bina hastalığının buralara da sirayet ettiğini görüp üzüldüm. Pitoresk bir yer. Hoş, sakin. Ara ra yıkılmaya yüz tutmuş eski rum evleri var.
16 tekne limana bağlanıp 63 korsan upuzun bir masada imece usulü salata meze makarna bulgur pilavi hazır humus vs… derken 3 koca tepsi eşkina buğulama, rakı “Muhtarın şarabı” bira vs akşam yemeğini yedik.

Hava raporları netameli. Belli ki “Filizkıran” fırtınası yükleyecek. Küçük ve içinde çocuk olan 5 tekne ertesi sabah erkenden yola çıkmaya karar verdik. Hedef, Silivri Limanı.

Asmalı’ya sabah saat 08.30 da veda edip yine karıncaların su içtiği denizde yola revan olduk. Silivri’ye 9–10 mil kala Kuzey Kuzey batı rüzgârı esmaya başlayınca ana yelken trenket ve flokla 1–1,5 saat kadar yelken yaptık. Limana girmek için hava kafadan geldiğinden yelkenleri mayna edip motorla limana girdik.
Hava yüklüyor. Ertesi gün daha da kuvvetlenecek. Meteoroloji fırtına uyarısı yapıyor.
Gece 02.30da Silivri’den avara olup saçak altından ilerlemeye devam ettik. 07.30 da sert poyraz ve kabaran dalgalardan kaçmak için Güzelce Marinasına sığındık.
Uçarı yakıt ikmali yaptı. Bupp bir gün daha Güzelce’de kalmaya karar verdi. Biz de şansımızı denemek için Uçarı ile birlikte İstanbul’a yola revan olduk.

Sadece motorla Büyükçekmece belasını da atlattıktan sonra Yeşilköy açıklarında plastik bir sandal içinde el kol sallayan birini gördük. Üzerine giitiğimizde genç bir çiftin 40 metre derinliğe 10 metre zincir ucunda demir attığını soğuktan titrediklerini gördük. Uçarı gençleri tekneye alıp üstlerine kuru bir şeyler verdi. Botu da yedekleyip sahile bıraktık.

Yeşilköy – Fenerbahçe arası tam bir cehennemdi. Bir yanda 25-30Knot kafadan gelen sert rüzgâr, bir yandan kaba dalgalar, bir yanda alargada bekleyen her boy gemi bir yandan Boğazdan çıkıp pıt diye yanı başımızda bitiveren gemiler. Hele son 2 mil bitmek bilmedi.

Tayo-Mar ile Uçarı tasarımlarının mükemmelliğini ve güvenilirliklerini fazla fazla gösterdiler.

Teknemle her yere tek başıma gidebileceğime kanaat getirdim.

29 Nisan 2009 Çarşamba

Birileri yapar, birileri sadece bakar

Modern çağlar ve gelişen teknoloji sayesinde denizlerde dolaşmak için ille de ustalara, hazır yapılmış kayıklara ihtiyaç kalmadı. İnternet denen devasa kütüphane ve bilgi paylaşım kanalları bütün Dünyayı bir kaç tuşa basarak masa üzerimizde bulunan ekrana getiriyor. 1.80 metreden 20 ve üzeri metrelere kadar binlerce plan emrimize amade. Yeterki emek verip arayalım.
Hiperaktif, meraklı, azimli arkadaşım Cenk Esener de teknesine bir peş botu ararken hazıra konmak, bir şişme bot satınalmak yerine kendi yapacağı bir model aramaya başladı. Düşük bütçeli, kolay yapılabilir, yelken, kürek ve gerekirse kıçına takacağı bir motorla da kullanacağı, 2-3 yetişkini taşıyabilecek, 2 kişinin denizden kopartıp alabileceği hafiflikte bir model aradı. Sonunda Sam Devlin'in GUPPY'sinde karar kıldı
Böylece hem kendi teknesini kendi yapmış olacak, hem tekne yapmayı uygulayarak öğrenecek.
Bütün deneyimini paylaşmak için de bir blog hazırladı.
Ben de elimden geldiğince yol göstererek GUPPY'yi ortaya çıkarıp denize atmasında yardım edeceğim.
Yani sevgili dostlar denize çıkmak hiç de sanıldığı kadar zor değil.

13 Nisan 2009 Pazartesi

TAYO-MAR Reisinin ahvali

Mart ayı başından beri West Marine Kalamış mağazasının başında görev yapıyorum. İki adım ötemde olmasına rağmen kızımı çok fazla göremiyorum. Arkadaşlar zaman zaman gidip bakıyor, yıkıyorlar.
Havalar da çok fazla müsaade etmediğinden bu yıl TAYO-MAR Haziran ayında karaya çıkacak. Vernik işlerini yine denizde ve fakat havaların düzelmesinden sonra haftalık izin günlerimde yapacağım.

27 Mart 2009 Cuma

Hayat çok zengindir.....

Uzun zamandır blog'a yazı yazamıyorum. Öncelikle bu blog'un amacı Tayo-Mar ile ilgili bilgileri, anıları izleyenlerler ile paylaşmaktı. Ama olamadı. 4 haftadır Tayo-Mar denize çıkamadı. Karinası iyice sakal bağladı.
Nedenine gelince: Hiç hesapta yokken West Marine firması Kalamış çekek sahası girişinde bir satış noktası açmaya karar verdi. Beni de başına geçmeye davet ettiler. Hayat şartlarının bunalttığı bu günlerde ben de kabul ettim.
Şimdilik haftalık izin günlerim Pazartesi ve Salı. Dolayısıyla kızıma zaman ayıramıyorum.

28 Şubat 2009 Cumartesi

Veda.....

Yaşlanmıştı. Yılların yorgunluğu her yanından dökülüyor, ayakta zor durabiliyordu. Yine de elinden geldiğince dayanıyordu. Rüzgâr çarmıhlarında, direklerinde uğuldarken dimdik ayakta durmasını başarıyordu. Ama bedeni… İçten içe çürümüş, geçici, günlük müdahalelerle yaraları kapatılmaya çalışılmış ama bir işe yaramamıştı.
Günün birinde, üstelik günlük güneşlik bir havada daha fazla direnemedi ve yıpranmış gövdesini sulara teslim etti. Dostları, arkadaşları, yörenin insanları bu hazin sona ruhlarının derinlerinde çok üzüldüler. “O, doğduğu, dolaştığı denizleri iyi tanırdı. Bedenindeki hastalıklar zamanında tedavi edilseydi daha uzun yıllar bizimle olurdu” diyorlardı.
Can yoldaşı, sahibi de umudunu kesmiş, kaderine terk etmişti. Artık mavi enginlerden uzak kalacak, beton üzerinde orasına burasına balyozlarla çakılan koltuk değnekleri üzerinde yazın kızgın güneşi, kışın dondurucu soğuk rüzgarları, yağmurları altında çürüyüp yok olmasını, lime lime, parça parça dağılmasını bekleyecekti.Eski, mutlu, şen şakrak, gencecik kuğu günlerini yâd ederek ölümün kara örtüsünü, bedeninin parçalarının harlı bir soba ve fırında kül olmasını bekliyordu. Üç nesille birlikte uzun sayılacak bir ömür geçirmişti.
Günün birinde birileri ortaya atılıp, sonunu beklediği beton ölüm döşeğinden kaldırıp tedavi etmeye götürdüler. Çürüyen, kırılan gövdesini onardılar. Üstünü, başını zamana direncini arttırması için teknolojinin son ürünleri ile kapladılar. Eski günlerini aratmayacak kadar taptaze ve bütün albenisi ile yeniden ortaya çıktı. Yakın zamanda da yine denize kavuşacak. Yeni sahibine gurur vereceği, denizlerde süzüleceği günleri bekliyor.
Dört denizci, küçük havuzlukta, şakalaşır, günü bitirmeden son yudumlarını yuvarlarken birkaç dakika önce ondan bahsetmişler, kaderin hoş cilvesine kadeh kaldırmışlar, denizde geçirdiği günlerini anmışlardı. Son sahibinin vefasızlığına üzülüyorlardı.
İskelenin ucuna doğru dal gibi zarif ve narin, saçları omuzlarına dökülmüş, uzun paltolu, kaşkollü, eldivenleri ile birkaç kitap taşıyan genç kız sağına soluna bakarak ilerledi. Dört kafadarın bulunduğu tekneye kadar geldi. Ürkek, çekingen “ Neptün nerede, biliyor musunuz?” diye sordu. Havuzlukta oturanlar birkaç saniye sessiz kaldılar. Biri “En son fuardaydı” dedi şaka yollu. Genç kızın yüzünden bir bulut geçti. “Biliyorum. Denize inmedi mi daha? Diye alel usul bir cevap verdi ve ekledi “Ben eski sahibinin kızıyım. Denizde görürüm diye gelmiştim”
Bu gencecik kızın nispeten kısa ömrünün çok büyük bölümünde babasının teknesi derin izler bırakmıştır. Kim bilir görmek için bir umutla geldiği o gün hangi anılarına “flash back”ler yaşamıştı. Mutlu, uçarı, gamsız günler, babasının gençliği, sıkıntılı, huzursuz ve uğursuz günler, ayrılığın acısı…..
Tekneyi bulabilse belki güvertesine çıkacak küpeştelerini, direklerini okşayacak, belki iskeleden uzun uzun seyredecek ve son bir kere veda edecekti eski aile yadigârına. İçim cız etti. Boğazıma bir yumruk gelip oturdu. İki damla gözyaşımı çaktırmadan sildim. Hava kararmaya yüz tutarken dört denizci dağıldılar.
28 Şubat 2009-Kalamış

15 Şubat 2009 Pazar

10 Rica.....

1 - Benim hayatım 10 - 15 yıl sürer. Senden ayrılışım bana acı verir. Beni almadan evvel
bunu düşün.
2 - Bana senin istediklerini anlayacağım süre ver.
3 - Benim içimde güven duygusu uyandır, ben bununla yaşarım.
4 - Bana hiçbir zaman uzun süreli darılma veya cezalandırmak için bir yere kapatma. Senin
hayatında iş, eğlence ve arkadaşların var. Benim hayatımda ise sadece sen varsın.
5 - Arada sırada benimle konuş. Sözlerini anlamasam bile bana yönelttiğin sesini anlarım.
6 - Bana nasıl davranılması gerektiğini bil. Ben hiçbir zaman unutmam.
7 - Beni dövmeden önce aslında dişlerimle kemiklerini un ufak edebileceğimi ancak asla
böyle bir yola başvurmayacağımı düşün.
8 - Beni isteksiz, tembel veya inatçı diye azarlamadan önce düşün. Belki yediğim yemek
dokunmuştur, belki de günesin altında uzun zaman kalmışımdır veya halim kalmamıştır.
9 - Yaşlandığımda benimle ilgilen, bir gün sende yaşlanacaksın.
10 - Her zor anımda yanımda ol, "Benim içim kaldırmaz" veya "Ben görmeden olsun" deme,
çünkü her şey seninle birlikte daha kolay.Ve ben senin "En Sadık Dostunum".