25 Kasım 2011 Cuma

THULE Nasıl fethedildi?

"750'lerde Sakson ve Norselerin saldırılarından bıkmış Aran, Anglesey, Bensor, Clonmacnoise manastırlarından kutsal adamlar kurrahlarıyla yola çıktılar. Her bir kurrahda 20-30 adamın yer aldığı azizler filosu, fırtınalı sularda bata çıka ilerledi, rüzgar sarı yelkenler üzerindeki haçları şişirdi. Faroe Adalarında daha önceden kurulmuş Hıristiyan yerleşimlerine uğradılar, sonra dünyanın kuzeyindeki son kara parçasına,Thule'a doğru ilerlediler. Beraberlerinde koyun ve midilliler, mısır ve bira, yulaf ve keten ve kayaları oyacak demir aletler götürüyorlardı. Kutsal Gael erkekleri kolonisi, tüten Lon ve Sieda kayalıklarında 120 yıl yaşadı. İngiltere ve İrlanda'daki ana manastırlarla ilişkiyi sürdürdüler, zorlu çalışma ve dua koşullarında  ölen yaşlıların yerini almak üzere genç erkekler geliyordu."

***************************************************

860’da Norveç’teki küçük vikke’sinden Orkneys’e giderken rotasını şaşıran Viking Naddo Thule’u gören ilk Norseman oldu. Ama aynı zamanda        denizden yükselen” bir ateş adası da gördüğü için, cehennemin şeytanları ile ya da kendi soydaşları ile karşılaşmaktan korktuğu için güneye döndü ve adaya uğramadı. Norveç’e dönüşünden sonra macerası, Norveç Kralı Harald Fairhair’in ağaçtan yemek odası etrafında dolanan, Norseman olan ama Viking olmayan topraksız bir İsveçlinin kulağına gitti. Beş parasız olan Gardar Svarvasson Norveç’in işsiz denizcilerinden bir ekip kurarak bu gizemli ülkeyi keşfe çıktı. Hıristiyanları uzun zaman önce yaptıkları yolculuklar Vikke’lerde, izole Norveç fiyortlarında duyulmuştu. Belki de oralarda kanlı bir kılıç darbesiyle toplanabilecek ganimetler vardı.

Galeic kutsal adamlarının, güneybatıdaki Vestmannaeyjar Adası üzerinde kara bulutlar yığılırken, ıssız Vatnajoküll sahillerinde durup, Svarvasson’un kan kırmızı şeritli yelkeni ve ejder başlı kayığının doğudan geldiğini gördüklerinde neler hissettiklerini ancak tahmin edebiliriz. Ama Gardar Svarvasson her şeyden önce bir kâşifti, aslında haklarında yazılı belge olan en eski deniz kâşiflerinden biriydi.

Norse adetleri gereği bir savaş konseyi topladı ve yirmi iki vikingi ile alternatifleri tartıştı. Aileleri ile birlikte yerleşecek bir ülke arıyorlardı: Burası bir ülke değil, ancak Hıristiyan çılgınlara uygun bir kaya çölüydü. Batıya doğru yollarına devam edecek, koyun ve sığırların otlayabileceği topraklar arayacaklardı. Vatnajoküll’ü, bu tüten yeri, daha sonra gelecek şanssızlara bırakacaklardı.

Şeritli kare yelken basıldı, güverteden uzun kürekler dışarı uzatıldı ve ejder başı rüzgara doğru ilerlemeye başladı. Kaslarının olanca gücüyle ve şişmiş yelkenleriyle, Landeyjaer’in uzun, kara, kasvetşi kıyılarını geçtiler, fırtınanın dövdüğü Reykyanes Yarımadasını geçtiler, Skagi Kayalıklarını geçtiler, önlerinde öğleden sonrasının soluk güneşinde parlayan deniziyle Faxafloi’nin geniş, heycan verici enginliği çıktı. Orada şaşkın, dağlarla çevrili, beyaz köpüklü yeşil sularıyla körfezin gerisine, Thule’un bulutsuz göklerine, Thor’un laneti gibi yükselen muazzam Snaefellsjökull zirvesine baka kaldılar.

Ama Snaeffel’in pençeleri arasında buldukları otlaklar soğuktu ve rüzgârlarla aşınmıştı ve böylece kuzeye devam ettiler, darmadağınık Ondyerdarness kütlesini geçip sonunda gördükleri en hızlı akıntılara sahip sularıyla geniş Brediafiord’una girdiler. Foklarla kaplı kayalıklara ve gizlenmiş resiflere baktılar: Muzaffer, gururlu ve karla kaplı dağ kütlesi Glama tarafındandenize fırlatılmış, tanrıların baltalarıyla yedi yarık açtığı Isharjardajub Kayalığını seyrettiler. Demir kaplı mızraklarını kullanarak knarr’ı Kalelen Fiyordu’na soktular, buz parçaları Drangajoküll’den sürülen, panik içinde kaçan kuzular gibi denize yuvarlanıyordu.

Gardar hâlâ tatmin olmamıştı. Birkaç gün dinlendikten sonra kuzeye doğru yola devam ettiler. Hiçbir insan işareti yoktu etraflarında yalnızca şeritli yelkenin üzerinde binlercesi bir anda uçan kuşlar ve batan güneşin soluk ışığında inleyen foklar ve mors balıkları vardı. Kuzey Boynuzu Hornbarg’ı fırtınalı rüzgâr altlarında bırakarak çıplak kayalık dağlar arasında içerilere uzanan düz ve otlarla kaplı vadileriyle geniş ve balıklarla dolu Hunafloi’ye devam ettiler. Güneybatı rüzgârlarından korunduğu için kuru ve ılıktı burası.  Gardar’ın adamları yeşil vadilerin ve açık mavi, gri dağların ötelerine baktı. Tepelerin gerisinde yükseklerde gümüş gibi parlayan çelik buzun ışıltısını görebiliyorlardı.

Gardar bu muhteşem ülkenin haberini Norveç’e götürmeden önce kışı orada geçirmeye karar verdi. Uzun gemi kıyı boyunca doğuya yöneldi. Bir gece patlayan fırtına yüzünden, kışlamak için bir cennet olan Eyjafiord’ unu göremedi ama Skjalfandi, “Muntazam” burnunun doğusunda, güneye doğru, uzun bir fiyorda girdi ve orada bir ev yaptılar. Buraya Husavik adını verdiler. Ev-Koyu. İsimlerde henüz Kelt inceliği yoktu.

Kış bastırınca, rüzgâr fiyorda kuzeyden girmaya başladığında, Gardar Viking gemicilerinden birini orada bir köle ve Nattfari isimli bir cariye ile bıraktı. Doğuya Norveç’e doğru yola çıktı. Birkaç ay sonra Nattfari bir oğlan doğurdu- İzlanda’da doğan ilk çocuk. Bu Norse Landnamabokda, İzlanda tarihinde kayıtlıdır.

Hiç de mütevazı olmayan Gardar Svarvasson bu yeri Gardarholm olarak isimlendirdi. Thule’da bin yıldır süren huzur sona ermişti."
-BUZ-

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder