5 Eylül 2011 Pazartesi

4 EYLÜL TRİLYE SEFERİ

Planladığımız gibi Cuma akşamı Tayo-Mar saat 19.45de palamarlarını çözüp yola revan oldu. Ekip Bahadır, bendeniz ve Bahadır’ın sörfçü ve fakat tekneci olamayan arkadaşı Kıvanç. Akşam çökerken ana yelkeni, trenkete ve floku basıp Trilye’ye gitmek üzere dümenimizi Temel’e emanet ettik.
Yola çıkmadan da Bahadır 20 litre bir bidon yakıt almıştı. Onu da kıç altındaki dolaba koyduk. (Buraya bir mim koyun!!!) Hava ne var, ne yok. Arada bir püflüyor. Sonra biraz soluklanıyor tekrar essem mi? esmesem mi? modunda kendince eğleniyor. Motor yelken yol alıyoruz. Hava karardı. Ardımızda giderek uzaklaşan İstanbul ışıkları….. Önce birer teneke kutuda sarı su sonra birer İskoç nektarı… Gece seyrinin güzellikleri, dünyayı ve evreni kurtarma muhabbeti, uçuk kaçık yemek tarifleri, burnumuzda tüttürdüğümüz söğüş dil, beyin salatası, baharda kokoreç…… Gidiyoruz.
Sivri-Yassı arasına   bir kaç mil kala şeytan mı dürttü ne kafamı şöyle bir geriye çevirdim. Amanın !!!
Neredeyse 100 metre ötemizde heyyüla bir gemi karaltısı tam üstümüze sessiz sedasız tam yol geliyor. Can havli ile Temeli devre dışı bırakıp yekeyi sancak alabandaya bastığımda geminin başındaki bulb hizamıza gelip gemi hiç yol kesmeden devam etti. Aynı anda da köprü üzerinde üzerimize bir projector patladı. Bir süre koca gemi ile yan yana gittik. O uzadı yoluna devam etti biz de rotamıza girdik. Bütün bunların olup bitiş süresi herhalde toplam 3-5 dakika……

Şoku atlattıktan sonra bu sefer açık deniz gemi kazaları, kötü senaryolar, ölümün bin bir çeşidi muhabbetleri ve yine tenekede sarı su…….

Gecenin ilerleyen saatlerinde rüzgâr bir heves  kendine gelip üfürmeye başlayınca motoru stop edip sıkı bir yelken seyrine başladık. Tayo-Mar havasını bulup fışır fışır 15 derece sancağa baygın yol alıyor. Ekip motor sesi de olmadığından mutlu. Ama biz yelken yapacağız diye  rotanmızdan sapıp Esenköy’e doğru uçuyoruz. Baktım çok zaman kaybedeceğiz, yeniden rotayı Bozburun’a verdim. Zaman zaman iğnecik zaman zaman “çok geniş apaz” tıngır mıngır gidiyoruz. Temel iş başında. Trenkete flok rüzgarını kesiyor bir türlü çalıştırmıyor. Floku sardık. Rüzgar kafasına göre esip yelkenlere ille de ayı bacağı yaptıracak. İnat etti. İyi de oturmuş bir rüzgâr olmadığından trenkete bumbası rüzgâr yüklediğinde havalanıyor, azaldığında düşüyor, hiç de verimli çalışmıyor. Bahadır gitti baş üstüne isyankâr bumbayı havaya kaldırmayacak bir düzenek kurdu.
 Bu arada saat 0200 gibi Kıvanç’ın uykusu geldi kendini Tayo-Mar’ın ana kucağı kadar güvenli ve rahat koynuna attı. 0300 gibi de Bahadır öteki ranzada kıvrıldı. Ben de trenkete bumbasının kaprislerine boyun eğmemek için baş üstüne gittim eğleşmeye başladım.

0400 gibi Bozburun çakarını bordalayıp rotayı Trilye’ye çevirdim. Yelkenler “sümük sail” …. Kara tarafında tepesinde 3 kırmızı yanan birkaç balıkçı teknesi silueti, ööööyle gidiyoruz. Uykum geldi. Bahadır’ı uyandırdım. Kerterizini söyledim saat dört buçuk gibi bu sefer de ben sancak ranzasına uzandım. Kafamı iyice iki eğri arasında kaplamaya yaklaştırıp teknenin üzerinden geçen denizin sesini dinleyerek uyumuşum. Bir ara Bahadır uyandırdı. Dışarıda yunuslar bize eşlik ediyorlar. Bir yandan Bahadır ağız armonikası çalıyor….Hoop ikili üçlü suyun altında yakamozlanarak yunuslar geliyor, teknenin az ilerisinde nefeslenmeye çıkıp dalıyorlar.Hemen ilerde pufurtuları duyuluyor. Belki onlarca belki yüzlerce yunus…. İnanılmaz bir görüntü. Tekrar girip yattım. Sabah Bahadır gün ışıyana kadar yunusların Tayo-Mar’ı hiç yalnız bırakmadıklarını söyledi..

Saat yedide Bahadır uyandırdı. Baktım Trilye limanı önündeyiz. Yelkenleri toparladık, girdik. Güney rıhtımı batı köşesinde bir balıkçı motoru bağlı. Arkasındaki koca rıhtım boş. Bize uygun 2 mapa arasına bağlandık. Limanın doğu ucunda da Mustafa Ertör’un Cemre'si salınıyor. Güney rıhtımında iki motoryat var. Cengiz Esgi Korsan’ın orada olduğunu biliyorum da hangi teknede onu bilmiyorum. İki motor yatta da hayat emaresi yok. Rahatsız etmek istemedim. Velhasıl saat yediyi yirmi beş geçe rıhtıma bağlanmış olduk. Aşağı yukarı 11saat 45 dakika…..Uzun sürmüş. Teknenin altına baktım. Maşallah, kekamozlar mahalleler kurmuşlar. Dümen desen işgal edilmiş. Eh bu kadar sürmesi normaldir.
Rıhtımda iki adam tekneye yaklaşıyor. Bahadır’la konuştular sonra düşük suratları ile yollarına devam ettiler. Meğer balık varmı sizde diye sormuşlar. Hey Allahım? Ne memlekette yaşıyoruız?

Kara faslını anlatmaya gerek görmüyorum. El yüz yıkama, gerinme karaya alışma faslı. Her zaman gittiğim Yunanistan göçmeni bir baba oğlun işlettiği Meltem çay bahçesine gidip oturdum. Daha açılmamış. Baba çayı yeni demlemiş. Eh bekleyeceğiz. Çocuklar kahvaltılık almaya gittiler. Döndüklerinde de sıcak köy ekmekleri (!!), yerel zeytin yağı, zeytin, domates, salatalık biber vs  ile taze demli çayla güzel bir kahvaltı ettik.

İkinci bir balıkçı motoru limana girince pimpiriklendim yerlerine bağlandık diye. Sonra baktık gidip ilk yanaşmış motorun üzerine aborda oldu. Kahvaltı sonrası birer de türk kahvesi keyfi yapıp teknede yapılacak işlerimiz olduğu için geri döndük. Taze taze balık gelmiş. Kamyonet kasasında buzlar içinde sardalya, hamsi, mezgit var. Akşam yemeğini taze asma yaprağında, mangalda sardalya olarak peyleyip tekneye ulaştık. Tam adımımı güverteye attım bir araba gelip durdu. Aaaa bizim Mustafa Ertör Korsan. Sımsıcak bir karşılama….. Bu gezgin Korsan’ı bunun için seviyorum. O flamayı taşıyanlar nerede olurlarsa olsunlar, sanki dün ayrılmış gibiler…… Mustafa, “Abi burası sağlam değil. Balıkçılar sizi rahatsız ederler” deyip Tayo-Mar’ı çekiştire çekiştire biraz daha ileriye, emniyetli bir yere bağladık. Arabayla İstanbul’a dönüyormuş. İyi yolculuklar dileşip esenleştik. Mustafa ayrıldı.

Tekneyi bir güzel limanın o miss gibi balık leşleri yüzen suyu ile yıkadık fırçaladık. Yedek 20 litre yakıyı depoya transfer ettik. Baktım yarım deponun üstüne kadar dolmuş.Yani 30 litre üzeri. Normalde benim motorum saatte 0.750 ila 1 litre yakar. Yani en kötü ihtimalle 20 saat çalışacak. Çocuklara “bir ara bir 10 litre daha alalım” dedim.

Kıvanç denize girmek için köyün öte yanına gitti. Güneş tepemizde yakıyor.Teknenin bütün hetchlerini açtım. İçerisi batı rüzgârı ile üfül üfül. Girdik kamaraya yorgunluk gidermek için uzandık. Bahadır hemen uyudu. Az sonra yanaştığımız küçük iskelenin diğer tarafına bir balıkçı motorunun gelip yanaştığını duydum. Kalkıp baktım ki kıç güverte üstü yığma karides, mezgit dolu. İnsanlar gelip torba torba balık, karides alıp gidiyorlar. Tekneden tencereyi kapıp gittim bir kilo karides alıp ocağın üstüne oturttum. Bahadır haşlanan karides kokusuna bile uyanmadı. !!!

Kıvanç deniz sefasından döndü, Bahadır uyandı. Karideslerin suyu süzüldü. Onlar soğurken limanın rıhtımları insanla dolmaya başladı. Trilye’de bu mevsimde moda, kadın erkek, çoluk, çocuk uzun makinelı kamışlarla zargana avlamak anlaşılan. Tek tük de olsa yakalıyorlar da. Çıktık güverteye oturduk. Bir yandan çiğdem çitler gibi karides çitlerken bir yandan da insanları seyrettik. Onlar da bize hayvanat bahçesindeki maymunlara bakar ve "bunlar insan mı?" bakışlarıyla karidesleri yememizi izlediler…….

Bu arada sabah günbatısı esen rüzgâr arttı. Limanın dışını bulunduğumuz yerden fazla göremiyoruz.

Ekibim genç. Her fırsatta acıkıyorlar. Saat 1600 gibi hayallerini süsleyen rakılı, asma yaprağında sardalyeli akşam yemeği için köye alış verişe çıktılar. Ben de yine Meltem çay bahçesine yollandım.

Hava karayele dönmüş. Açık denizden dalgalar büyüye büyüye sahile yükleniyor. Limandaki bayraklar karton gibi, yapraklanmıyor bile. Dönüşümüz festival olacak belli. Yine de bir umutla Yaşar (Özen) Korsanı aradım hava raporları için. Efendim, Posseidon da Wind Guru da iyi haberler vermiyorlar. Oysa cuma öğlende Meteoroloji Gn.Md. Web sitesinde herşey güllük gülistanlıktı. Utangaç  Bozburun açıklarına kadar KuzeyBatı- Güney Doğu doğrultusunda bir kanal üzerinde hava 6 kuvvet. Gece yarısı düşüyor. 5 kuvvete(!?) sonra Poyraza dönüyor ama hep 6 kuvvet esecek. Bu demektir ki sağnaklarda 7,5 üfürecek.  HakanZ’de aradı. Hava durumundan haberi var. “Ağabey 30 knotlara kadar kaldırır Tayo-Mar sonrası sıkar” dedi. Haksız değil…..( Mİ ACABA?)

Bu arada Fethiye’den Ahmet Arıcan aradı. Denizdelermiş. Şanzıman geriye çalışıyor, ileri kavramıyormuş. Ne yapabiliriz diye sordu. Plakalarda sorun vardır. Boşta nazik nazik deneyin belki bir noktada kavrar diye ahkâm kestim. Cenovalarında da sorun varmış. Kısaca İblis Burnu açıklarında denizin ortasında kalmışlar. Olaya bak biri motorsuzluktan, rüzgarı kullanamamaktan dertli diğeri …..?

Neyse çocuklar ellerinde mangal, çıra, kömür, bahçelere dalıp topladıkları asma yaprakları, meyveler, bira destekleri ile sökün etti. Masaya oturdular. Hava durumunu anlatım. Niyetimiz cenet yemeğini midelere indirip sonra yola koyulmak. Yine de kararı bana bıraktılar. Bahadır’ın Pazar günü saat 1400 de işte olması gerekiyor. Dedim ki “Hiç işimizi riske atmayalım. Siz burada hemen karnınızı doyurun. Çıkalım yola”. Bu arada Kıvanç biz konuştukça 6 hava 7 hava dedikçe Çince konuşuyormuş gibi boş boş bakıyor . Sonunda dayanamadı  patladı. “Ne bu 6- 7 Bofor. Kaç kilometre hız?” deyince Bahadır hemen hesabı anlattı. “Her Bofor’u sekizle çarp on eksilt. Sana deniz mili sürati verir. Yani (6x8)-10 Ne eder ? 38 mil. Kabaca çarpı iki 75 kilometre esecek.” O anda bile Kıvanç’ın işi kavradığına emin değilim.

Toparlanıp tekneye gittik. Etrafı neta ettik.Her nedense ön alt çarmıhlar ile baş istiralya liftin somunları oynamamasına rağmen azıcık boşalmış. Onları sıktım.Depoya baktım yarının üzerinde. Yakıt almadık. Tembellik ettik. ( Hatırladınız mı yukarıdaki mimi???)   Islık Diablo Avara olduk. Saat 1745de Tayo-Mar burnunu limandan çıkarttı.

10-15 dakika sonra Nâzım’ın dediği gibi “Batıyor kayık,çıkıyor kayık/Bir dalgadan inip bir dalgaya biniyor kayık. …..  Rüzgâr karayelden yüklüyor. Dalgalar açığa çıktıkça büyüyor.Önceleri bir, birbuçuk metrelerdeler. Teknenin kafasını kaldırmak gerek. Trenkete bu havada iş yapmaz. Daha ufak bir şey gerek. Floku mendil kadar açtık. Ben de dümendeyim. Bahadır çocuklar gibi şen. Kıvanç daha işin ciddiyetini yavaş yavaş dalgalara bindikçe anlamaya başlıyor. …..
Tayo-Mar o dalgadan bu dalgaya sallan yuvarlan ilerliyor. O kadar dalga çukuruna düştük, neredeyse baston suya girdi. Bir kere bile bodoslamadan içeri su almadı. Bizi sadece sancak baş omuzlukta patlayan dalgalar serpintileri ile yıkadı.

Genel durum şu: Hava ortalama 6 Bofor esiyor. Zaman zaman azıp 7-7,5 lara dayanıyor. Teknenin kıçındaki Bayrak ile direkteki flamalar sanki birer levha. Tekne dalga üzerine bindiğinde kafa kalkıyor ve yükleyen rüzgâr ve altında azalan sürtünme nedeni ile kafası rüzgar altına düşüyor. Dalgadan inerken dümeni iskele alabandaya basıyoruz. Tekrar rotasına giriyor. Çokca rüzgar üstüne kaçırırsak flok deli oluyor. Bu sefer az biraz rüzgar altına dümen kırıyoruz. Derken dinsiz imansız bir dalga ilerden yuvarlana yuvarlana gelirken baş omuzluktan almak için yeniden rüzgar üstüne dönmek gerek. Yazarken kolay!

Saat yedide iyice yoruldum. Bahadır’ın ilk kaba deniz ve fırtına deneyimi olacak bugün. Ama yapacak bir şey yok. Dümene geçti. Ne yapacağını anlattım. Kamara girişine otuırdum. Bir yandan dalgaları, bir yandan floku bir yandan da Bahadır’ı kolluyorum. Kıvanç bir parmak arası tokyo, bir şort bir de sweet shirt’la gelmiş. Islandı,ayakları üşüdü. Kamaraya girip yattı. Derken Bahadır lafa daldı. Bir anda Tayo-Mar bordadan aldığı bir dalga ile sersemledi. Kamara içinde bir şeyler kendileri yerlere attılar. Ben sert bir tepki verdim…….
O dakikadan itibaren neredeyse 7 saat boyunca Bahadır, Tayo-Mar , iki, iki buçuk ( Sanki bazen üç bile oluyordu) metre Bozburun üçlemeleri, yedilemeleri ve rüzgar ile dans etti. Hiç falso vermedi. Saat 21.30 gibi Bozburun çakarını bordamızda gördük.

Bozburun’un neredeyse 2 mil açığından Esenköy enlemine kadar kuzey batıya tırmandık. Rüzgâr ve dalgalar hiç güçlerini yitirmediler. Hiç nefes aldırmadılar. Burundan açığa çıktıkça rüzgar yavaş yavaş önce yıldıza sonra Poyraza drise etti. Veya oralarda zaten öyle esiyordu.  GPS’de markaladığım noktada rotamızı doğuya ,Esenköy’e aldım. Yine 35-45 derece ile orsa gitsek de bu kontrada tekne de biraz rahatladı. Bu sefer dalga serpintilerini iskeleden yemeye başladık. Bir zaman sonra Bahadır da fark edip “Ağabey Temeli göreve çağıralım mı?” dedi. Düzeneği kurdum. Boynumda tepe lambası, gözümde gözlük otopilotun fişini takacağım. Bir türlü oturmuyor. Oturduğunda elektrik almıyor. … Anasını sattığımın dünya hali.  Sinirli  Sonunda halimize acıyıp çalışmaya başladı. Bahadır bir sigara yaktı. Yekeyi tutan eli kilitlenmişti. Güç bela açıldı. Girip içeri uzandı. Ben de Temeli yalnız bırakmadan Esenköy’e kadar eşlik ettim. Biraz daha doğuya devam edip bir sonraki çakardan rotayı adalara ve hatta marinaya çevirdim. Apazdan gelen rüzgârla floku büyüttüm. Kızım 4-4,5 mil süratle sakin bir seyre başladı. Bu arada Bahadır da uyandı. Tekneyi ona teslim edip girip uyudum.

Bahadır uyandırdığında hava aydınlanmış Sivri-Yassı kanalına 3 mil mesafemiz vardı. Havayı uygun bulup trenketeyi de açmıştı. Üzerimdeki tulumları çıkarıp cendereden kurtardım kendimi. Kıvanç da kendini gömdüğü yerden çıktı.  Güneş hepimize gülümsüyor hani neredeyse “Aferim iyi iş becerdiniz!” diyordu. Motor kaportası üzerine kurduğumız kahvaltı sofrası ile gecenin acısını çıkarttık. İkişer bardak sıcak çay ile kendimize geldik.

Bahadır, yastığı kapıp baş üstüne gidip yattı. Uyumuş. Sivri Adayı iskele bordada bırakıp poyrazla tramolalarla Fenerbahçe’ye eğlenmeye başladım. Kıvanç bir ara Ağabey 15 saatir yoldayız deyince o kör olası şeytan bir anda mabadımı elindeki çatalla dürttü!!!!  Motor kaportasını açıp depoya baktım. 60 litrelik deponun dibinde, o da ancak tekne iskeleye bayıldığı için kendini gösteren fakir mi fakir yakıt çalkalanıp duruyor. Amanın. Yoksa tezeği avuçladık mı? Ulan götürür mü bu birkaç damla bizi marinaya?

Arkamızdan açıktan bir motor teknesi geliyor. El, mel ettik, yol kestik yanımıza geldiler. “Bir şişecik yaktın var mı?”  diye sordum. Bütün yakıt depodaymış. Sağlık olsun. Yine de iyi denizciymiş. Bir şeye ihtiyacınız olur ben size eşlik ederim, marinaya da haber veririm dedi.
Bu arada HakanZ’yi telefonla aradım. Durumu anlattım. Sağ olsun Adnan da Ana-Ra-Da ile kopup geldi yanımıza. Onda da açıkta yakıt yok.

Tayo-Mar sanki çok matah bir sefineymiş gibi babalar gibi iki tekne eskortunda  Kalamış marina’ya vasıl oldu. Girişte telsizle durumu kuleye iletip bot desteği istedim. Biz yerimize girip bağlanırken marina palamarına bot nerede dedim. Gelirken görmüştük. Nazenin limana giriyormuş. Bütün botları Fenerbahçe’ye göndermişler. Himm  Bu nasıl bir yalakalık, nasıl bir işletmecilik anlayışıdır? Sinirli

Yarimize saat 12.30da bağlandığımızda Tayo-Mar’ın motoru son kalan birkaç damla yakıtı ile bizi ele güne mahçup etmedi. 
Yaşar, Hakan ve Adnan Kardeşlerime bahusus teşekkür ediyorum. Helal

Bir sonraki seferimiz büyük ihtimalle Asmalı-Paşa Limanı – Silivri üzerinden İstanbul olacak. Kıvanç gelir mi bilemem. Gelmez ise bir kişilik boş yerimiz var.
Bir kere daha Tayo-Mar’ın tasarımcısı Thomas Gilmer Amcayı rahmetle anıyor, ışık içinde yatmasını gönülden diyorum.
Bu arada da Tayo-Mar'ın fiyatını arttırdım.  Saftirik Saftirik Helal

24 Ağustos 2011 Çarşamba

FRANSA/BRÖTANYA BÖLGESİ KLASİK ARMA TEKNELERİ

Facebook 'da Bu bölgeye ait halen denizde yüzen, hizmet veren, uluslararası deniz şenliklerine katılan be yöresel bayraklarını gösteren 18. 19 ve 20.yy'ın ilk yarısına kadar kullanılmış kaç tekne var dersiniz?

Diliniz uçuklamasın. Aşağıdaki kayda alınmış albümde 108 parça tekne var. Boy boy, renk renk.
http://www.facebook.com/media/set/?set=a.106958882678834.3692.106944176013638
Üstelik bu sadece bir bölgeye ait. Bunun Akdeniz'i var, Camargue Bölgesi var.....

Garibim ülkemde 1950 öncesinden ayakta kalabilmiş bırakın ahşabı kaç adet şilep var acaba?

Aslında eminim orada burada çürümeye terk edilmiş kimbilir ne tekneler vardır da envanterini çıkartacak "kahraman" nerede? Envanter çıksa bile onları tekrar denize kavuşturacak zengin babayiğit kişi veya kurumlar nerede?

13 Ağustos 2011 Cumartesi

"LITL COOT" - Sam Devlin

Marina bağlama bedellerinin hem işletmelerin yaptığı döviz bazında %7,5-20 arasındakı yıllık zamlar hem de döviz kurlarının aşırı değerlenmesi ile iyice katlanılamaz hale geldi.
Denize çıkmak isteyen, tekne sahibi olmak isteyenlerin bundan böyle ille de marina barınaklarda tutmaları gereken tekneler yerine trayler üzerinde nakledilebilen ve küçük mekanlarda koruma altına alınan teknelere yönelmeleri daha mantıklı olacaktır.
Sam Devlin de Dik&Yapıştır yöntemi ile inşa edilen yeni tasarımını sunuyor.
Çalışma planlarını satın aldım. Toplam kullanılan Marin Kontra sayısı 31 plaka kabaca 3.400TL
Toplam kullanılan epoksi miktarı 30 Gallon. 750TL.
Kendi emeğiniz ile teknenin maliyeti kabaca 10.000-14.000TL arasında olacaktır.

.---------------------------------------------------------------------


Her şeyden önce motor tekneleri gibi kolayca trayler ile çekilebilir, bir garaj veya herhangi bir özelliği olmayan korunaklı bir yere kanabilir olmalıydı. Dolayısıyla derin bir salma veya safra olmamalıydı. Önceleri oynar salma ile flört ettim ama hemen sonra karinada kısa çift salmada omurgada ufak bir topukta ve skegde karar kıldım. Omurga ve ikiz salmalar hızla gelip giden med cezir bölglerinde hem çok işe yarayacak, sığ sulara rahatlıkla girecek hem de tekne zemine düzgün basacaktı. Eğer klasik edebiyat fanı iseniz I.Dünya Savaşından önce yazılmış “Kumun Muamması” adında bir roman vardır. Hikâye Hollanda ve Almanya’nın Kuzey Batısında bulunan Friesian Adalarında geçer. Bu sular med cezirin yoğun olarak ana karakterin sığ sularda ve belli belirsiz kerteriz alınabilen kum dipli denizde troll çeken az su kesimli teknesi ile avlanırken oluşturulan senaryolar beni hep cezp etmiştir. Her halükârda Erskine Childer’in bu kitabı yıllarca kütüphanemde başköşeyi tutar.
“Litl Coot” a geri dönersek sonuç olarak omurga içinde kurşun safra konusunda karar verdim. Bulunduğum yerde tüccardan temizlenmiş ve 30Librelik kanvas torbalarda satılan kurşun epoksi ile rahatlıkla karıştırılabiliyor. Genel olarak ben öngördüğüm balas ağırlığının %75-85’ini önce tekneye koyarım. Suda duruşu, genel trimi, ve su hattına getirebilmek için ek balastı tekne su iken gerekirse eklerim.

Litl Coot’da da balastı ayarladıktan sonra iş motor grubuna geldi. Bu tasarım kendi boyu sınıfında %50–50 Motor sailer. 9,9HP Yamaha 4 silindir ve yüksek tilt konfigürasyonlu motor bu tekneye ideal olacaktı. Bu mükemmel, sesiz, yakıtı koklayan makina tekneye tam olarak uygun olacaktı. Ama burada bir problem çıktı. Pek çok yelken teknesinde omurga hattına bağlanan dümen nedeniyle motoru bir braketle omurga hattından kaçık bağlarız. Bu da tekne motor tarafına bayıldığında problem çıkartır Problemin çözümü çün bir kaç alternatif vardı. Motoru olabildiğince omurga hattına yakın bağlamak ki eninde sonunda kısa manevralarda dümenin bir tarafı pervane ile buluşabilir. Veya motoru dümenden oldukça uzağa bir noktaya bağlamak ki bu da hem ağırlık sorunu çıkartacak hem de yelken seyrinde çapariz verecektir. Sonuçta benim çözümüm “Litl Coot”da motoru omurga hattına bağlamak ve birbirine birer menteşe ile bağlanmış birlikte hareket eden çift dümen kullanmak oldu. Hem motor ağırlığı nedeni ile fazladan bir karşı denge problemini ortadan kaldırdık hem de çift dümenle teknenin bayıldığı tarafta ekstra bir yol tutuculuğu sağlamış olduk. Havuzda bu dümen sistemini kullanmak kolay olduğu kadar, içeride oturulduğunda da basit bir sabit makara donanımı ile kullanmak mümkün oldu. Bütün bu kolaylıklar aynı zamanda solo seyirde de her hareketin ve manevranın tek kisi tarafından yerine getirilmesini sağladı. Böylece yelken sistemlerinde de bütün mandar ve ıskotaları havuzluktan idare edecek şekilde tasarladık. Biraz da tembellikten dolayı sürekli açık olan mizena yelkeni gerek motor gerekse yelken seyrinde değişik rüzgar şiddetlerinde dümeni dengede tutmaya tekneyi seyirde rahatlatmaya yarıyor. Tabii demirde ve alargada da teknenin başını sürekli rüzgara tutmak gibi bir avantaj da sağlıyor.


Kolay donatılabilmesi adına ana direği güverte üzerine yerleştirilen bir tabernakl ile donattım. Mizenada dümenin ön tarafına monte edildiğinden “Litl Cood” bir Cat Ketch arma donanımına sahip oldu. Bu tarz armalar yelken alanını gerektiği zaman ve alanda koruyan, kontra değiştirirken zorluk çıkartmayan kolay kullanımlı armadır. Ana direk donatılırken tabernakl üzerinde yukarı kaldırılan direk demirin de bağlandığı bas mekanizma üzerinde bulunan bir makaradan geçirilen bai istralyanın gerilmesi ile yerine yerleştirilir ve bir pi mile tabernakla bağlanır. Kamara ön cephesinde bulunan yukarı yönde açılan pencere sıcak günlerde hem gölgede kalmayı sağlar hem de tekne içi havalandırmayı sağlar.


Sonuç olarak elimizde bir treyler özerine konabilecek, normal ölçülerde bir garajda tutulabilecek ölçülerde, içeriden ve dışarıdan kullanılabilen, kısa gecelemelerde 2 yetişkinin barınabileceği, motor veya yelken seyri yapılabilecek, Herhangi bir SUV araba arkasında çekilecek kadar hafif bir teknemiz ver. Öte taraftan sığ su çekeri ile diğer yelken teknelerinin giremeyecekleri sığ sularda dolaşabilen, tek başına bir ekibe ihtiyaç olmaksızın kullanılabilecek bir teknemiz var.



Amatör yapım plan bedeli 195 USD ve 24x36 cm ebadında 16 değişik açıklayıcı çizim içeriyor

24 Haziran 2011 Cuma

Sakin Seyir

Nihayet, 21.yy başında insanlar aslında ne kadar gereğinden fazla hızlı yaşadıklarının farkına vardılar.Dünyanın her tarafında "slow....." akımları aldı başını gidiyor: Slow Sex-Slow Food-Slow Trawel-Slow Parenting(!?) ve Ispanya'nın Katalunya bölgesinde latin yelkenlerle denize çıkan amatörlerin başlattıkları "Slow Sailing". Aslında bu slow sailing uzun zamandır Avrupa ve Amerika ile Avustıralya'da gruplar halinde kurulup gelişen benim de üzerine basa basa millete anlatmaya çalıştığım Yelken&Kürek  ( Voile&Aviron) / ( Row&Sail)hareketinin bir benzeri .
Katalunya'lılar bir de Facebook da sayfa açmışlar. Ben üye oldum. Manifestoyu benimsiyorsanız sizin de Facebook grubuna katılmanızı ve bu akımın Uluslararası alanda gelişmesine katkıda bulunmanızı önerir dilerim.
Flama da hazır .

9 Haziran 2011 Perşembe

Sakin Seyir Manifestosu- Slow Sailing Manifesto

SAKİN SEYİR MANİFESTOSU

1- Önemli olan tekne değildir. Önemli olan senin teknen ve denizle kurduğun ilişkidir. Boyunun, bedelinin veya donanımının, kürekli bir sandal veya büyük bir yat olmasının da  hiç önemi yok. Önemli olan onu diğer bütün sahip olduğun nesneler gibi görmeyip, sana zevk veren, unutulmaz deneyimler yaşatan, denizi tanıtan ve en önemlisi seni sana tanıtan bir yol arkadaşı olarak gör.

2- Limanda bağlı olsa bile içinde zaman geçir. Yaşam alanının bir parçası olsun. Teknen üzerinde çalış, tamir et ki teknen de ortaya koyduğun eserlerden biri olsun. Bu, sen ve teknen arasında daha sağlam bağlar kurulmasını sağlar.

3- Denize çıktığında aceleci olma. Uzun bir yolculuk yapacakmışsın gibi dönüş saatini düşünmeden yola çık. Kol saatini unut ve güneşin seni yönlendirmesine izin ver. Denklemden hız ve zamanı çıkartırsan geriye  uzay kalır : Deniz.

4-  Sabit rotasız ve hedefsiz yola çık. Basitçe yelken yap. Kendini rüzgar ve denizin seni yünlendirmesine izin ver. Ne katettiğin ne de önünde kalan  milleri düşün. Hiçbir yere gitme.Sadece denizde ol ve anın zevkini çıkart.

5- Elektronikleri unutup eski usül seyir yap. Aletlere bağlı kalmamayı öğren. Ne kadar zamandır rasat yapmadın ? Seyirde yerini saptayıp kağıt bir harita üzerine işle. Anemometreyi unut. Rüzgarı yüzünde ve ensende hisset. Seyir sanatını öğren : Gerçek denizcileri tanımlayan budur.

6- Cep telefonunu, radyoyu, müzik çaları kapat.Seni karaya bağlayan bağlantılardan belli bir zaman için kop. Sessizlik ! Denizin mırıltısını, bodoslamada dalgayı, yelkenin pırpırını, rüzgarın nefesini dinle.

7- Yekeye veya dolaba yapışıp kalma. Dümeni bir arkadaşına bırakıp kendini akışa terk et. Ne kadar zamandır teknenin güvertesine şöyle rahatça uzanmadın veya bodosamada oturup bacaklarını iki yandan sallandırmadın? Yalnız isen, yelkenleri trimle, dümeni bağla ve bırak böyle gitsin tekne. Ekibine ve teknene güven.

8- Bir seyir defterin olsun. Çıkışlarını ve hissettiğin duygularını yaz. Böylece her denizde oluşunun duygularını saklayacak ve ileride hatırlayacaksın. Bu duygularını mesela bir blogda başkaları ile de paylaş.

9- Eğer yarışmaktan hoşlanıyorsan asla ödülü düşünerek yarışma. Yarışa, denizi, tekneni ve kendini rekabet içinde tanımayı öğrenmek için gir.

10- Tekneni terk etme, o bunu asla yapmaz.

11- Hergün denizi bir an için de olsa seyret ve enerjisini içine sindir. Gittiğin her yere onu da götür.
-------------------------------------------------------

The Slow Sailing Manifesto

1.- Whatever your craft, whether a rowing boat, or a luxury yacht, it’s yourrealationship with your boat and the sea that matters. Regardless of length,price and equipment, your craft isn’t just another of your many possesions butrather an agreeable travelling companion with whom you can learn about thesea and, more importantly, about yourself.

2.- Spend time aboard your craft even if it’s just tied up in the harbour. Make theboat part of your living space. Do little jobs aboard, this will hieghten your senseof ownership and will strengthen the ties between you and your craft.

3.- Leave your hurries and worries on the quay when you go sailing. Go withouta set time to return, as if you were leaving for a long journey. Forget your watchand let the sun guide you. If you take speed and time out of the equation you’releft only with space: the sea.

4.- Sail without a strict course or destination. Let the wind and sea take youwhere they will. Don’t think about miles covered or those still to go. Don’t goanywhere, just sail and enjoy the moment.

5.- Disconnect the electronics and sail like they used to. Learn not to depend onyour instruments. When was the last time you took a bearing? Or a sun sight?Find your position and mark it on the chart. Forget the windspeed indicator, feelthe wind on your face. Learn the art of sailing, become a real sailor.

6.- Disconect the mobile and turn off the music. Cut your ties with the land.Listen to the murrmuring sea, the bow wave, the flap of the sail, the breathing wind.

7.- Don’t hog the helm. Let somebody else take it. How long has it been sinceyou stretched out on deck or sat at the bow? If you’re sailing alone, tie off thetiller, balance the sails and let yourself go. Trust in your crew and in your boat.

8.- Write a log book. Detail your sailing trips and note down your feelings. Thengo back over your notes and re-live the experience. Share your experienceswith others in what ever way suits you best.

9.- Race, if that’s what you like but don’t go for the prize. Go to learn about the
sea, your boat and yourself. There’s no more stimulating prize than this.

10.- Don’t desert your boat, she’d never desert you.
(This is a play on a famous Spanish campaign to stem the amount of pets that are abandoned by the roadsides in
Spain, particularly during the summer holidays.)

11.- Contemplate the sea for a while each day, let it’s energy flow into you and
take it where ever you go.
------------------------------------------------------------------

Manifeste de la Navigation Tranquille

1.- L’important ce n’est pas le bateau mais le rapport que tu établis avec lui et la mer.
Peu importe sa longueur, son prix ou son équipement ; peu importe que ce soit un
canot à rame ou un grand yacht ; ce qui compte, c’est de le considérer non pas comme
un objet quelconque faisant partie de tous ceux que tu possèdes mais comme un
compagnon de voyage qui peut procurer plaisir, expériences inoubliables, une
connaissance de la mer et, surtout, de toi-même.

2.- Séjourne à bord, même si ce n’est qu’amarré au port. Qu’il devienne une partie de
ton espace vital. Travaille sur ton bateau, retouche-le, de façon à ce qu’une partie de
ton bateau devienne ton oeuvre, et qu’une partie de ton oeuvre soit en rapport avec ton
bateau. Cela établira des liens plus solides entre ton bateau et toi.

3.- Lorsque tu navigues ne sois pas pressé. Pars sans penser à l’heure du retour,
comme si tu partais faire un long voyage. Oublie ta montre et laisse le soleil te guider.
Si tu élimines la vitesse et le temps de l’équation, il ne reste que l’espace : la mer.

4.- Pars naviguer sans cap précis, sans destination. Navigue, simplement ; laisse-toi
porter par le vent et la mer. Ne pense pas aux milles parcourus ni à ceux qu’il reste à
faire. Tu ne vas nulle part. Uniquement navigue et jouis du moment.

5.- Oublie l’électronique et navigue à l’ancienne. Apprend à ne pas dépendre des
instruments. Combien y a-t-il de temps que tu ne prends pas un relèvement ou la
hauteur d’un astre ? Marque ta position et trace le cap sur une carte en papier. Oublie
les penons ; sens le vent sur ton visage et sur ta nuque. Apprend l’art de naviguer :
c’est lui qui caractérise les vrais marins.

6.- Coupe le cellulaire, la radio, l’appareil de musique. Coupe pendant un certain temps
les liens qui t’unissent à la terre. Silence ! Écoute la rumeur de la mer : la vague
d’étrave, le battement de la voile, l’haleine du vent.

7.- Ne t’agrippe pas à la barre ou à la roue. Cède le gouvernail à un membre de
l’équipage et laisse-toi porter. Combien y a-t-il de temps que tu ne t’allonges plus sur le
pont ou que tu ne t’assieds plus à l’étrave, pieds pendants ? Si tu es seul, amarre la
barre, équilibre le bateau avec les voiles et laisse-toi mener. Fais confiance à
l’équipage et à ton bateau.
8.- Rédige un journal de bord. Note les détails de tes sorties et les sensations que tu
éprouves. Tu conserveras ainsi les émotions de chaque sortie et tu pourras les revivre
plus tard. Partage ces expériences et ces émotions avec d’autres personnes à travers
un blog ou comme tu voudras.

9.- Si tu aimes faire des régates, ne les fais jamais en pensant au prix, mais parce que
c’est par la compétition que tu apprends à mieux connaître la mer, ton bateau et toi-
même. Il n’y a pas de prix plus stimulant que cet apprentissage.

10.- N’abandonne pas ton bateau, il ne le ferait jamais.

11.- Contemple la mer un instant tous les jours, imprègne-toi de son énergie et
emmène-lalà où tu ailles.

4 Haziran 2011 Cumartesi

PABLO NERUDA - ÖLMEYİN

Yavaş yavaş ölürler
Seyahat etmeyenler,
Yavaş yavaş ölürler okumayanlar,
Müzik dinlemeyenler,
Vicdanlarında hoş görmeyi barındırmayanlar.
Yavaş yavaş ölürler,
İzzetinefislerini yıkanlar
Hiçbir zaman yardım
İstemeyenler.
Yavaş yavaş ölürler
Alışkanlıklara esir olanlar,
Her gün aynı yolları yürüyenler,
Ufuklarını genişletmeyen ve değiştirmeyenler,
Elbiselerinin rengini değiştirme riskine bile girmeyen,
Veya bir yabancı ile konuşmayanlar.
Yavaş yavaş ölürler
İhtiraslardan ve verdikleri heyecanlardan kaçınanlar,
Tamir edilen kırık kalplerin gözlerindeki pırıltıyı
Görmek istemekten kaçınanlar
Yavaş yavaş ölürler.
Yavaş yavaş ölürler
Aşkta veya işte bedbaht olup istikamet değiştirmeyenler,
Rüyalarını gerçekleştirmek için risk almayanlar,
Hayatlarında bir kez dahi mantıklı tavsiyelerin
Dışına çıkmamış olanlar.
Yavaş yavaş ölürler...

2 Haziran 2011 Perşembe

Amatör olarak tekne yapacaklara tavsiyeler

Nedendir bilmem. Hep gözlemlemişimdir. Tekne sahibi olmak isteyen veya bir heves kendi teknesini yapmak isteyenler başlıktaki kriterleri ön plana çıkarırlar. Himm
Ya bedavaya plan ararlar
Ya buldukları tekneyi yok pahasına satın almak isterler
Ya kendi yapacakları veya yapmakta oldukları tekneler için en tapon en ucuz malzemelerin peşinden koşarlar.

Nedenini tahmin edebiliyorum: Deniz üzerindeki herhangi bir "iyelik"e para yatırmak, cebinden para çıkartmak zul geliyor.
Halbuki deniz üzerine çıkılan araç her ne olursa olsun, ister üç metre sandal ister 20 metre gulet, isterse ikinci el düşürülmüş bir kayık, ona hem kendi canını hem de belki çoluğunun çocuğunun canını emanet edeceksin.

Deyiş bilinir "Ucuz etin yahnisi yavan olur". Deniz şakaya gelmez. Deniz hata kabul etmez. Deniz üzerinde suyun ve rüzgarın gücü umulmadık zamanda azgınlaşır.Bir insanın kol gücü sınırını fersah fersah aşar.

Amatör tekne yapmak isteyen dostların en sakınması gereken davranışlardan biri bedava plan peşinde koşmak olmalıdır. Tanınmış, denenmiş, yapılmış, denizde yüzen teknelerin planlarını bedelini de ödeyip satın almalarıdır.
İmalata başlandığında da plan ne istiyorsa, hangi kalite ve standardı istiyorsa illa onu uygulamalıdır. Çünkü tasarımcı tasarladığı teknenin her türlü hesabını kitabını yapmıştır. Zaten o nedenle verdiğ emek karşılında planı bedeli karşılığı satar.

Diğer taraftan her teknenin tasarımı, bilinen, ölçülebilir deniz şartlarına göre sınırlandırılmıştır.
PocketShip ile Marmarayı boydan boya geçmek,
Güvertesiz bir sandala yelken takıp 5-6 havada laylay lom dolaşmak,
Yine güvertesiz bir sandala ille de kamara istiyorum deyip bir gecekondu eklemek,
Yapılan tekneye ilk heves istihap haddinden fazla adam doldurup denize çıkmaya kalkmak,
Sonuçları telafi edilemeyecek kazalara neden olur. Olabilir bile demiyorum OLUR.

Küçük bir tekne istiyorsan sınırlarını zorlamadan sahilllerde dolaşıp zevkini çıkart.
Kamaralı bir tekne istiyorsan beş metre altında bir tekeneye bakma bile
Denizci ve güvenli bir tekne istiyorsan önce kendi kendini eğit ve iyi denizci olmaya bak. Helal

Kısaca tekne çok denizci ama sen yetersizsen tekne ne yapabilir ki? Islık

Yukarıdaki yazdıklarıma eklemek istediğim iki nokta daha var:
Konunun ne kadar gerçek olduğunu önce Ömer Kırcal'da gördüm sonra da POP25'in tanıtım çevirisini yaparken Roberto Bporros'un yazısında saptadım.

Amatör tekne yapımcısı teknesini, istikrarlı bir şekilde, hiç aksatmadan 3-5, az veya çok veya kıt kanaat bir parayı her ay tekne bütçesi için ayırabiliyorsa eninde sonunda bitiriyor. Bir başka deyişle her ay sadece tekneye harcamak üzere 100 lira koysanız bile başladığınız tekneyi bitirirsiniz. İlk koyduğunuz 100 liralar birikip size kontraları aldırır. Sonrakiler epoksi ve elyafı .... Sonrakiler diğer ihtiyaçları. imalat süresi konusunda kendinizi kasmassanız tekne eninde sonunda denize kavuşur.

Kendi deneyimim ise biraz daha radikal: İster amatör ister profesyonel tekne yapımına hesapladığınız denize iniş bedelinin en az %85'i cebinde hazır olmadan işe başlama!
En az %85 bedeli olmadan bir tekneye başlarsanız Murphy kuralları ille devreye girer. Kereste alırsınız para biter. İleride gelecek parayabel bağlar diğer malzemeleri almak için beklersiniz.Örnek olarak :Aldığınız kereste veya kontra efsafını yitirir. Her şey iyi gider tekne biter bu kere para beklemekten motor alınamaz veya yelkenler eksik kalır.

Diğer bir deyişle parasızlıktan tekne orta kalan bir meftaya döner. Bu kere de heves bittiği gibi mevtayı kaldırmak için en ucuz en olmadık yollara sapar "Amaaan ne olursa olsun da bitsin şu meret" noktasına gelirsiniz. Aylarınız yıllarınız geçer hevesiniz ölür. Tekne daha denize inerken siz tekneden soğumuş olursunuz.

Genç ve hevesli amatör tekne yapacak arkadaşlara tavsiyem
- Herşeyden önce bir planda kesin karar kılın.
- Niyetinizi eşinizle paylaşıp onayını alıp, her ay sizin ve aileniz için uygun miktarda parayı "tekne parası" olarak biriktirmeye başlayın.
- Önce study planlarına ulaşın. İnceleyin. Gözünüz keserse farkını verip........
- İmalat planlarını SATIN ALIN. Bu aşamada teknenin kaba son maliyeti de ortaya çıkacaktır. Gerekiyorsa aylık biriktirdiğiniz tutarı artı veya eksi
revize edin.
- Mümkün ise tasarımcıya bir mail gönderip planı satın aldığınızı eğer mümkün ise inşa sırasında zaman zaman danışmak istediğinizi bildirin.
( Ben Golant Gaffer'ları yaparken mutfak ve evye bölümünde hatalar bulup tasarımcısı Roger Dongray ile temas etmiş, hatayı söylemiş ve tadilat
yapmıştım. Sonradan Roger bu uyarı için teşekkür etti. Diğer planlarında değişikliği not etti)
- Satın aldığınız planları vakit buldukça en ince ayrıntısına kadar inceleyin. Uygulamaları anlayın ve içinize sindirin. İyi bir marangoz bin defa düşünür
bir defa keser.
- İnşaya başlamadan malzeme ve aksesuar listelerini ayrı ayrı bir not defterine sıralayın. Hep cebinizde taşıyın. Fırsat buldukça veya rastladıkça
fiyat araştırması yapıp elde ettiğiniz fiyatları not defterinize yazın. Satın alma aşamasında çok faydasını göreceksiniz.

- Uygun malzeme ve aksesuarları her ay biriktirdiğiniz bütçeden satın alın. Biriktirdiğiniz veya ayırdığınız bütçe dışında ayrıca para harcamayın. Eğer böyle yaparsanız bilin ki ailenizle illa tekne yüzünden tatsızlıklar çıkacaktır.

Gerek GeKo gerekse dışarıdan hevesli ve bir an önce kendi teknesini yapıp bir adaya ayak basmak isteyen ve böylece hayatın önemli bir anını pas geçmek istemeyen oldukça çok arkadaşımız var. Zaman zaman değer verip bana da danışıyorlar. Orada, burada, söz arasında önemli, yol gösterci şeyler söyleniyor. Ama toplu halde bir arada olmasını daha değerli.

Konuya biraz daha katkı yapalım:
İlk defa kendi teknesini yapmaya soyunacak dostlara plan seçimindeki önerim seçecekleri tasarımın Dik&Yapıştır yöntemli olmasıdır.Bu inşa yönteminde hata payı hemen hemen sıfıra yakındır.
Tekne boyu 3 metre ila 4.5 metre arasında olmalıdır.
Varsın ilk tekneleri Okyanusları aşacak kadar "denizci" olmayıversin. Sadece yakın plajlara, komşu sitenin iskelesine veya az açıktaki kayalıklara gidebilsinler. Ama bu ilk denemede hem plan okuma ve yorumlama, hem el becerisi kazanacaklar ve fakat komplike bir planın uygulamasında karşılarına çıkacak daha ileri tekniklerin başarısızlığından kurtulacaklardır.

Bir diğer kolay ve hüsrana uğratmayacak inşa yöntemi kontra posta/perdeler üzerine yine panel halinde kontra kaplamadır. Bu yöntemde de tekne kabuğu ve üst yapı hızla ilerler tekne çıplak olarak da olsa çabuk biter.

Özellikle küçük boyutlu teknelerde "Yahu bu kontralar çok ince geldi gözüme 6 mm yerine 10 mm kullanacağım" gibi yorumlardan kaçının. Kendi kafanıza yaptığınız her değişiklik size denge sorunu, gereksiz ağırlık, fazladan kullanılacak malzeme ve maliyet artışı olarak geri dönecektir.

Serhat'ın TRT için yaptığı belgeselde de vurgulandığı gibi kendi teknesini yapmak öyle gözde büyütülecek kadar zor ve erişilmez bir çaba değil.
Sadece kararlılık, istikrar, sabır ve AŞK gerekiyor.